★★★☆☆
Karate Kıd
E seyrediliyo yani. Jackie Chan canımın içi, böbreğimin yağı, kaç yaşına geldi hala 'gel lan kerata' muamelesi çekip yanaklarını sıkmak, Elmayra manevrasıyla göğsümde sevgiyle sıkarak boğmak öldürmek istiyorum (Chris Tucker dallamasının yanında takılmadığı sürece bittabii.) Pursuit of Happyness'de aşık oluverdiğimiz Will Smith'in Oğlu da şeker bişey zaten. (Aşık oluverdiğimiz derken, biz kimiz yavrum? Hemen samimiyet kurarım, içli dışlı olurum.) Ad "Will Smith'in", soyad "Oğlu". Üç film daha çeksin (ki bi yıla kalmaz bu gidişle - annesi babası vermiş filmin parasını çocuk meşhur olsun diye) adını öğrenicem heralde. Yalnız en çirkin yaşa gelmiş, o afro kafalı masum güzellik bi gitmiş, ama allahtan babasının komik karizması iyice geçmiş çocuğa, dnasına işlemiş. Sempatik velet ama bir iki yaş daha büyüdü mü acayip şımarıp illet olma potensiyeli görüyorum. Bunun babası da zaten karizmatik ama her an feci saçmalamaya acayip açık bir arkadaş.
Ceki çen'in usta Miyagi rolünde olması önce bi garip tabii, çünkü sırıtarak merdivenden merdivene zıplayıp taşaklarını patlatmak yerine sakin, bilge, acısını dalağına gömmüş amca karakterini oynuyo. Ama batmıyo biliyo musun? (Hayır bilmiyosan bilmiyorum de.) Çünkü Miyagi bilgedir milgedir ama şirindir, tatlı bi amcadır yani, e ceki çen de maşallah şekerpareyle lolcat arası bişey.
Hangİ fİlmdİ bu?
Elbette eninde sonunda çektiğin film Karate Kid. Ne menem bişey olduğunu biliyoruz, öyle çok bi numarası yok. Ezik çocuğu mahallenin haylazları dövüyolar, çocuk ağlıyo, uzaktan dandirik amca görünen hademe karate manyaa çıkıyo, çocuğa o haylazları dövmeyi öğretiyo, çocuk haylazların ağzını burnunu kırıyo, duygusal ama gaz müzik, jenerik. Ha bi de bu haylazlarla bunların hırtlamba beden hocası öyle kötü, öyle kötüler ki, şeref yok bişey yok, hep hile yapıyolar, bacak kırıyolar felan, ayıp üstüne ayıp ediyolar, böylece filmin sonunda bi güzel yiycekleri dayağı iyice hakediyolar. Budur.
Ama çocukken seyrettiğimizde (bak yine hep beraber seyrediyo okurla, aynı ilkokula da gitmişsinizdir allah bilir), "kata yapıyorum" diye elimizi kolumuzu garip garip sallamak olsun, meşhur "cilala parlat" ve "yukarı aşşaa" ev boyamaca hamleleriyle oynamak olsun, oha bacak da gitti kesin vercekler eline diye heyecanla ayakta seyredip, gelen zaferle piyango çıkmışçasına sevinmek olsun, izini oramıza buramıza bırakmıştır bunun orjinali. (okur bak seyrettiğimİZ'den girdi, oramIZ buramIZ'a geldi, gidişat parlak diil, uyarmadı deme.) O yüzden nostalji sömürüp 3 yıldızı kapmayı başarmıyo diil. Zaten mazlumun beklenmedik zaferi üzerine kurulu hikayelere zaafım vardır oldum olası. Ama gidip de sıkılana, kötü bulana da 'niye baydın' demem açıkçası.
Tabii illa iki buçuk saat yapmasına gerek yokmuş filmi, Karate Kid bu yahu, epik ikinci dünya savaşı dramı diil ki. Çişim geldi sıkışık sıkışık seyrettim son dövüşü.