Redhead Blues

Çok net hatırlıyorum, Paris'te kanlı bir öğledensonraydı. Sokak çeteleri beş aynasızı sıkıştırıp bıçaklamıştı. Ben Montmarre'da ucuz bir otel odasında cintonik içiyordum. Buraya kimden ve neden kaçmak için geldiğimi unutmuştum. Odamın kapısı çalınıp içeriye kızıl saçlı bir hatun girdiğinde başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Adını bile söylemeden bana hükümeti nasıl devireceğimizi anlatmaya başladı. Neden bana ihtiyaç duyduklarını. Benden başka kimsenin yakalanmadan başbakanlığa sızamayacağını. Yardım etmezsem dünyayı değiştirmelerinin imkansızlığını. "Kes sesini," dedim, "çok güzelsin." Kalkıp onu dudaklarından öptüm. Revolverimi trençkotumun cebime koydum, odadan çıktım ve dünyayı değiştirdim.

Bundan üç yıl sonra, Saygon'da yapışkan sıcak, sivrisinekler ve umarsızlıkla boğuşurken, birdenbire farkettim: Kızıl saçlı meleğim Milla Jovovich'ti. Bunca yıl nereden tanıyorum diye kendimi yemiştim. Hemen Neşe Erberk mankenlik ajansını aradım ve manken olmak için başvurdum. Vietnam'da uluslarası telefon konuşmaları çok pahalıydı ama buna değerdi. Beni önce miço yaptılar. Yıllarca gemilerde çalıştıktan sonra önce tayfa, sonra kaptan, ondan sonra da manken oldum. Uğursuz bir Ağustos günü Pasifik'te fırtınaya yakalandık. Defile yapma çabalarımızın hiçbiri kâr etmedi. Flok yırtıldı, ana direk ortasından kırıldı ve gemi denizin dibini boyladı.

Issız bir adada 5 yıl geçirip börek pişirmeyi ve origami sanatını öğrendikten sonra yüzmeyi öğrenmiş bir panda yavrusu tarafından kurtarıldım. İspanya'da pandadan karaya çıktım. Orada Victoria's Secret yetkilileriyle görüştüm. Eğer onlar için Milano'yu fethedersem beni de Orleans 2018 Victoria's Secret Defilesi'ne çıkarmayı kabul ettiler. İspanya'da aşırı sol grupları örgütleyip gerilla savaşının inceliklerini öğrettim. İngiliz hükümeti gizliden gizliye bizi destekliyor, silah gönderiyordu. 27 Ağustos 2017'de, 200.000 militanımla Milano'yu kuşattık. Oldukça güç koşullar altında geçen 3 ay boyunca kuşatmayı sürdürdük. Cephanemizin tamamen tükenmesine bir iki hafta kala, Milano kapılarında İtalyan ordusunu yenip şehri fethettik. Kalan 5 miltanım şehri yağmalamak, mallara el koyup kadınların ırzına geçmek için şehre dağıldılar. Arka sokaklarda serseriler tarafından soyulup kös kös geri döndüler. Ama bunların benim için hiçbir önemi yoktu. Yıllardır peşinden koştuğum Milla Jovovich'e ulaşmama çok az kalmıştı.

Yüzümdeki kanı kolonyalı mendille silip Victoria's Secret'a telefon ettim. Beni memnuniyetle 2018 Orleans defilesine dahil ettiler. Ben, Heidi Klum, Tyra Banks ve daha birçok başka manken, Varan'ın Orleans seferi için ayırdığı iki kişilik otobüse doluşup kamp şarkıları söyleyerek yola çıktık. Milla Jovovich henüz yoktu, herhalde o bizim gibi sıkışmak istemediği için başka bir yoldan geliyordu. Milla'yla aynı sahnede defileye çıkmak fikri içimi gıdıklıyordu, öpücüğünün çileğimsi tadı hâlâ aklımdaydı. Onun uğruna, sadece kadın iç çamaşırları yapan Victoria's Secret'ın gösterisinde melek kanatları, simli sütyen ve parlak taşlarla bezeli bir tanga giyecek olmak bile canımı sıkmıyordu.

Orleans'a vardığımızda eskimiş kalbim yerinde duramıyordu. Bu işe yaramaz eski tüfek, gençlik yıllarındaki kadar heyecanlanmıştı. Gösterinin yapılacağı binanın önünde duruyordum ve Milla Jovovich, önümdeki kapının ardındaydı. Hayatımın onlarca yıl sonra tekrar anlam kazanmasına saniyeler kalmıştı. Kapıya doğru adım attım. Kolu yavaşça çevirdim ve açmama ramak kalmışken üzerime atılan 20 kişi beni etkisiz hale getirdi. Fransız polisi beni tanımış ve sınır kapısından beri uygun bir an kollayarak takip etmişti. Başbakanı öldürdükten sonra yaptığım devrim sona ermiş, dünyadaki ilk ve tek anarşizmle yönetilen devlet, bütün zamanların tek gerçekten özgür ülkesi kendini tekrar kapitalist liberal demokrasinin merhametsiz çarklarına teslim etmişti. Ve o ağır çarklar benden intikam almaya kararlıydı. Tutuklandım. Yargılandım ve karşı devrimin zaferlerinden biri olarak tekrar uygulamaya konmuş olan idam cezasına mahkum edildim.

Hapiste cezamı beklerken, Milla Jovovich'in Victoria's Secret gösterilerine çıkmadığını öğrendim. Giselle Bündchen'le karıştırmıştım. Bunun üzerine biraz daha dikkatli düşününce zaten o kızıl saçlı afetin de aslında Milla Jovovich olmadığını farkettim. Yanılmıştım. Hapisten kaçıp buraya, Fiji adalarına geldim. Bu kesintisiz ılık yağmur ikliminde kendimi tembelliğin ve depresyonun içinde sürünmeye bıraktım. Kaldığım sefil otelin aşağısındaki genelevden bir fahişeye tutuldum. Yine de ağzımda bir çilek tadı, bütün gün aklımdan aynı soruyu geçiriyorum: "Yahu o kızıl saçlı kızı nereden hatırlıyorum?"